~~~~~~~~~~~~~~~

28 Ocak 2014

Aşk-ı Leyla Aşk-ı Mecnun


Bir Leyla’da, Bir Mecnun’da kaybolma telaşıdır aşk. Bir Leyla olabilmektir aşkta gaye ya da bir mecnun olabilmek alev alev yanan çöllerde. Kimimiz Leyla’ya özendik, kimimiz Mecnun’a. Hep hasretti yüreğimiz o ulaşılmaz sevdaya. Aşkı bulduğumuz anda ise harcadık onu bir çırpıda. Hâlbuki yıllarca aramıştık; suretten öte, ulvi bir aşkı ve sonunda karşımızdaydı lakin bu sefer de biz sahip çıkamadık. Sevdanın kalbimizde değil, bedenlerimizde hüküm sürmesine izin verdik. O ulvi sevgi zamanla körelmeye başladı çünkü ruhaniyetin verdiği hazzın yerini zamansız, anlamsız isteklere bırakmıştık. “Aşk” ile “tutkular” arasında kalan, “hoşlanmayla” “aşkı” hep birbirine karıştıran bir toplum olduk. Hep bir Leyla istiyorduk veya bir Mecnun ama onu bulma yolunda isteklerimize boyun eğip birçok duyguyu yok ediyorduk. Aşk, ruhu üryana bürüyüp, sevgiliyi giyinmektir baştan aşağıya. Aşk, karşınızdakinde yok olmaktır. İki değil tek olmaktır. Aşkta ben yoktur, sen vardır.
 
Bizler birbirimizin yüreklerine misafirlik ediyorsak bu misafirlikler tekliğe yönelmeli, birliğe yönelmelidir. Mecnun için Leyla’nın onun yanında olup olmaması değil, onun var olması önemliydi. Bir gün dağ da arkadaşlarıyla gezen Mecnun bir ağaçta Leyla ve Mecnun adını görür ve çıkarır cebinden bıçağını kazır Leyla ismini kendi adının yanından. Sorarlar; “Ya mecnun, neden yaptın bunu?” Cevabı hazırdır Mecnunun; “Beden görünür ama can görünmez. Bedeni ayakta tutan candır. Leyla benim canımdır. Görünse ne olur görünmese ne olur?” Görüyorsunuz değil mi, aşkı aşk yapan beden değildir; candır, ruhtur. Ruhunuzla sevebiliyorsanız ne mutlu size… Madem böylesine güzel iki âşıktan açıldı konumuz, yine onlarla devam edelim. Birazda daha aşkın hallerine dem vuralım yine Mecnun ve Leyla’nın aşkı ile…

Her zaman ki gibi günlerden bir gün, Mecnun çöllerde divane dolaşmaktadır. Yüreği çağlar Leyla’nın aşkı ile de Mecnun nasıl durur; dağları aşar, çölleri mesken tutar. Çöllerin kızgın kumlarında yüreğini dağlar. Gördüğü bülbüllerin sesinde Leyla’sını anar. Kendini böylece avuttuğu günlerden bir gün, karşıdan gelen Leyla’sını görür. Mecnun bu, Leyla’yı görürde durur mu(?) Koşar Leyla’sına ama koşarken fark etmez namaz kılan bir dervişin önünden geçtiğini çünkü gözleri Leyla’dan başka hiçbir şeyi görmemektedir. Derviş namazını bitirir ve; “Görmez misin, namaz kılmaktayım!” deyip azarlar Mecnunu. Mecnun özürlerini belirttikten sonra kararan yüreklerimizi parçalayacak sözleri dökülür Leyla Leyla diye ezber eylemiş dudaklarından; “Kusuruma bakmayın efendim, benim gözlerim Leyla’nın aşkından kör oldu, hiç bir şeyi görmez oldu, sizi de görmedim bu aşkın hazzından. Peki, ey derviş baba sen nasıl gördün beni karşısında bulunduğun Mevla’nın aşkından?”Aşk işte budur aşk sevgilide yokluğa gark olmaktır. Acılardan kaçarak Leyla olunmaz, Mecnun olunmaz. Yahut da kendi bedeni arzularımızla aşkı aşk yapamayız.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şey sahteleşti ve güzel olan her şeyi değişir olduk kendi isteklerimize. Gülleri feda ettik parfümlere, aşkı feda ettik bedenlere, sevdayı feda ettik şehvete. Öylesine ruhsuz bir yaşama adım attık ki; artık hiçbir şey işlemiyor yüreklerimize. Aşk dediğimiz halde bilemiyoruz dudaklarımızdan dökülenin değerini. Seviyorumlar artık sadece dudak uçlarımızı mekân saydı, inemedi bir türlü ruhaniyetlerimize. Yüreklerimizle ruhlarımız arasındaki bağlantıları kendi ellerimizle koparıp attık. Sonrasında kısa devre yapan bir hayatın içinde bulduk kendimizi.

Pekâlâ, böylesine soğuk yaşamak yerine niçin hala sevmeyi denemiyoruz! Bu kadar mı zordur karşımızdakini sevmek? Koşulsuz, çıkarsız sevemiyoruz değil mi(?) İlla bir şeyler bekleyeceğiz karşımızdakinden, ondan ne koparsak kâr sayacağız. Onun duygularını umursamadan, hiç içinde bulunduğu duruma aldırmadan bir tekmede biz vuracağız. Vuracağız ki oda sevgiden uzaklaşsın değil mi(?) Bir tane daha eklensin sevgisizler arasına, bir taş daha atılsın sonu gelmeyen kuyuya… Hadi, durmayın el değmemiş yürekler sizi bekliyor yıkıp çevirin taşa onları!

Elbette kimsenin aşkına karışmayı bırakın, tasavvur eylemek dahi bu acizane bana görev olarak verilmemiştir. Herkes kendi yüreğinde var ettiği sevdadan sorumludur. Karar sizin, ya sever yürekleri gül bahçesi eylersiniz yahut da bir ruhsuz taş eylersiniz.

Sevgiyi ve muhabbeti yüreklerinizde hissedebilmeniz dileğiyle…

Hamiyet Akan
30/06/ 2007
 
Theme:deluxetemplates.net